Meslek hayatında 60. yılına giren ENPAY Grubu’nun kurucusu ve onursal başkanı Selim Yürekten, başarısını mesleğine olan sevgisine ve bağlılığına bağlıyor
ENPAY Grubu'nun kurucusu ve onursal başkanı Selim Yürekten'i tanımlarken iş adamlığının yanında ayrıca kendisinin tabiri ile "meslek insanı" da demek yerinde olacaktır. Çocuk yaşında ilk kez hemhal olduğu elektrik teknolojisiyle yoğrulmuş bir hayatın bugün vardığı nokta Türkiye açısından bir gurur vesilesi.
Milyonlarca avroluk ciro yapan ve milyonlarca dolarlık devasa üretim tesisini şehrimize kazandıran Selim Yürekten'in kurduğu ENPAY'ın Slovakya ve Hindistan'da iki fabrikası daha bulunuyor.
Okul hayatı boyunca ilkokul birinci sınıftan yüksek tahsilini tamamlayana kadar her sene okul birincisi olan, henüz elektrik mühendisliği öğrencisiyken ders kitabı yazmış ve akabinde soluğu 1960'ların zorlu şartlarında Almanya'da almış bir teknisyen.
Mesleğinde yaptığı önemli çalışmalar bağlamında, henüz yirmili yaşlarındayken Almanya’daki aktiviteleriyle kendinden bahsettiren ve bu üretkenliğini hiçbir zaman kaybetmemiş bir ARGE'ci, bir inovasyon insanı.
Çok yetenekli bir bilimsel üretim kadrosunun öncüsü olarak ortaya koyduğu yenilikler ve en önemlisi bunların sanayide kullanımını sağlayan inovatif bakış açısı ve mesleki tecrübesiyle yıllara meydan okuyarak yaptığı çalışmalar ile dünya çapında bir isim.
Bugün ENPAY, Türkiye'nin büyük bir değeri.
Kentimizdeki tesisinin son yapılan ek yatırımlarının maliyeti yaklaşık 50 milyon avro. Bin kişinin üzerinde bir personelle transformatör komponentleri alanında dünyanın sayılı üreticilerinden biri.
Bir trafoyu meydana getiren kompanentlerin tümünü üretiyorlar.
Üretim kapasitesinin %80'inden fazlası ihraç edildiği gibi, Türkiye ihtiyacının da tamamı karşılanabilecek ölçekte bulunuyor.
Sohbetimiz esnasında sanayinin ve üretimin; esas gücünün meslek aşkı ve bilimsel bilgi olduğunu bir kez daha anladık. Şirketler kurulup, büyütülebilir ve çok iyi noktalara gelebilirler.
Ama bunun süreklilik arz etmesi ve insanlığa teknolojik gelişim anlamında katkı koyabilir bir noktaya ulaşabilmesi için Selim Yürekten gibi beyinlere ihtiyaç olduğu gerçeğini kendisiyle sohbet ederken bir kez daha anladık.
İşte o röportaj..
Can İŞİAKTIR & Arda SÜAR
Ülkemiz için çok değerli bir bilim adamı olduğunuzu biliyoruz ancak okurlarımızın sizi yakından tanıyabilmesi için bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Selim Yürekten kimdir?
-Babam işçiydi, Bulgaristan göçmeni bir aileyiz. Kurtuluş Savaşı'ndan evvel göçmüşler İzmit'e. 1939'da İzmit’te doğdum. İlk ve ortaokulu İzmit Sanat Okulu'nda elektrik bölümünde tamamladım. O yıllarda Almanca öğrenmeye başladım, kendi inisiyatifimle. Okul dışı zamanlarda mesleğimi yapıyordum, elektrik teknisyenliği. Akabinde yükseköğrenimimi Ankara’da bugünkü adı Gazi Üniversitesi Teknoloji Fakültesi olan Yüksek Teknik Öğretmen Okulu Elektrik Bölümü’nde yaptım. Dönem birincisi olarak mezun oldum. Tüm öğrenim yıllarında iftihar listesindeydim. Bunun yanında Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde Alman dili ve edebiyatı derslerine üç yıl misafir öğrenci olarak devam ettim. Öte yandan İngilizce öğrenmeye de devam ettim, ikinci yabancı dil olarak.
Öğrencilik yıllarınızda yazdığınız bir ders kitabınız varmış bildiğimiz kadarıyla...
-Mezuniyetimde TRANSFORMATÖRLER adlı bir ders kitabı yazdım. Birkaç ders kitabının da yazımına katkı sundum. İyi Almanca bildiğim için, kitabı olmayan derslerimize katkı olarak Almanca teknik kitapları tercüme ettim.
Geçiminizi nasıl sağlıyordunuz peki? Bunlar son derece masraflı işler...
-İlk ve ortaokul yıllarında olduğu gibi üniversitede de çalıştım. Okuldan arkadaşlarıma Almanca dersleri, lise öğrencilerine fizik, kimya ve matematik dersleri veriyordum. Bu işlerden kazandığım parayla geçiniyordum. Ayrıca yüklü bir masraf kalemim de yurt dışından getirttiğim kitaplardı.
Akabinde 5 yıl kadar süren bir Almanya maceranız var. Orada çok önemli tecrübeleriniz var, nasıldı Almanya? Neler yaşadınız bahsedebilir misiniz?
-1964 yılında gittim Almanya'ya, bugün dünyanın elektrik alanında en büyük şirketlerinden olan ABB'nin (o günkü adı BBC, Brown Bovery Cie. Mannheim) yüksek gerilimli transformatörler ve elektrik makineleri üretim bölümlerinde AR-GE ve dizayn işlerinde çalıştım.
İLK BİLGİSAYAR KULLANANLARDANIM
Teknolojinin çok eski olduğu yıllar tabi, neler kattı Almanya size?
-O yıllarda Avrupa, bilgisayar teknolojileryle tanışıyordu. Almanya'da BBC'de kurulan ilk "bilgisayar binasında’ çalışan tek yabancı mühendistim, zaten bir kaç kişiydik sadece. Orada sektörümüzle alakalı hesaplamalar konusunda eğitim aldık. O zamanın bilgisayar alfabesini öğrenmekle işe başladık. Avrupa’da ilk bilgisayar kullanan kişilerden biriyim anlayacağınız. Üretimdeki bazı önemli ürünlerin dizayn ve hesaplama otomasyonunu sağladım. Hatta o yıllarda benden kıdemli bir Alman mühendis, benim de şefim diyebiliriz, benim bu teknoloji üzerinde çalışanlardan biri olduğumu öğrendiğinde bana çok kızmıştı. Çünkü biz onlardan da gizli olarak bu eğitimlere ve çalışmalara alınmıştık. Hatta bana “Sen akıllı adamsın, ne işin var bu saçma işlerle” demişti. Sonrasında sistem kurulunca ilk hesapta hatalı sonuç aldık. “Ben sana demiştim, bu cihazlar bir işe yaramaz” dedi bana. Sonrasında birkaç düzenlemeyle yeniden hesap aldık ama onda da küçük bir hata vardı. En son yeniden bir düzenleme yaparak doğru sonucu aldık. Ve bu, elektrik makineleri ve transformatör sektörü için çığır açan bir gelişme oldu. İki yüksek mühendisin bir ay süren çalışmasının sonunda elde edilen sonuçları, bilgisayarla sadece bir günde alabiliyorduk. Almanya’da bu otomasyona o zamanki mühendisler karşı çıkmış, beyaz önlüklerle yollarda yürümüşlerdi. Çünkü mühendislere ihtiyaç azalabilirdi? Bu muazzam bir devrim oldu. Ben de bu çalışmaların üzerine grup başkanı olarak terfi almıştım.
Hızlı yükselişinizin ilk kademesi de bu terfi diyebilir miyiz?
Almanya'da çalıştığım yıllarda sürekli terfi aldım diyebilirim. Şirketimiz bana çok değer verdi. Oturduğum ev, fabrikaya uzak ve küçüktü. Fabrikaya yakın yeni yapılmış bir lojmanı ucuz kirayla tahsis ettiler. O yıllarda yaptığım bazı inovatif çalışmalar ve ürün geliştirmeler ile, hem maddi hem manevi bir çok ödül aldım. Bu çalışmalarımla birlikte Alman elektrik sanayisinde birçok temasım oldu. İler ki yıllarda başarı ve hızlı ilerleyişimde, bu ilgili sanayi ve çalışanlarını tanımamın çok faydası oldu.
Yaklaşık 5 yıl kadar süren Almanya maceranızın ardından Türkiye’ye dönüşünüz gerçekleşti. Peki neden döndünüz, sizi en çok tetikleyen şey neydi? Sonuçta bir dünya deviyle çalışıyordunuz orada?
-Eşimle düşünürken, kızımızın büyümekte ve Türkçe’den baskın Almanca öğrenmekte olduğu gerçeği bizi buraya duygusal olarak getiren sebeplerden biri. Türkiye’ye dönme fikrini müdürüme söylemek, onda büyük üzüntü vesilesi oldu. Firmada kalmam halinde çok büyük vaatler önüme kondu. Öte yandan meslek aşkı var tabi. Ben sahip olduğum bilgiyi ve Know-how'u ülkemde hayata geçirmek istedim. Almanya'da sektöre dair bir çok yenilikle tanıştım ve bunların ortaya çıkmasına da katkı koydum. Bu bilgileri ülkeme taşımak istedim. O dönemde çok ısrarlı davetler oldu ve Balıkesir'de BEST Trafo Fabrikası’nın kuruluşunu gerçekleştirdim.
BİR İŞÇİ GİBİ ÇALIŞTIM
Türkiye’nin ilk trafo fabrikalarından biri olsa gerek, nasıl dahil oldunuz bu sisteme ?
-Tabi kuruluş deyince herkesin aklına gelen, kapitali koyar ve tesisi kurarsınız. Ama benimki farklıydı. Burası, yurt dışında çalışan işçilerin yeni kurduğu bir işçi şirketiydi. Ben sermaye sahiplerinin kurduğu bu tesise tüm mesleki bilgiyi, teknolojiyi koyan kişi oldum. Ancak yönetim kurulu üyelerinin ortaklarla olan ilişkileri de benim üzerime kalmıştı. İlk yıllarda çok zorluklar çektim. Çünkü bana Almanya’da, yeni kurulan bu şirket hakkında verilen bilgiler tam ve doğru değildi, eşyalarım da geldi, geri dönüşü onursuzluk saydım. Yeterli sermayenin henüz oluşmaması, ön yatırımın yanlışlığı beni daha çabuk sonuç alınacak cihazları üretmeye yönlendirdi; daha sonra trafo üretimine geçtim. O yılların Türkiye'si malumunuz; ülkede üniversite birkaç tane var, mesleki eğitim çok az. Koskoca Balıkesir'de mühendis ve teknisyen bulamadık.
Yeri geldi genel müdür konumumun gerektirdiği işleri yaparken, bir yandan da bir mühendis olarak çalıştım hatta zaman zaman işçi gibi üretimin içinde çalıştığım da oldu. İlk iki yıl haftada iki üç gece iş yerinde kalırdım. Isıtma diye bir olay zaten yoktu, paltolara sarılıp bir kaç saat uykuyla geçen günlerdi. Ama sonuçta Türkiye’de ilk defa yabancı sermaye ve Know-how’u olmadan, Selim Yürekten lisansıyla, her şeyiyle milli; orta gerilim dağıtım ve güç trafolarını ürettik. Birkaç ay gecikmeli ödenen maaşlar, yetersiz sermaye sorunlarının yanında bir de Türkiye’nin o yıllar birkaç cent dövize muhtaç oluşu yanında büyük bir başarıydı bu. Tabi meslek aşkıydı bunu yaptıran, şimdiki gençliğin düştüğü "Hızlıca para kazanma" handikabına kapılsam bunları yapmam mümkün olmazdı.
Sonra oradan da ayrılarak kendi firmanızı kurma eğilimine girdiniz bildiğimiz kadarıyla?
-70'li yılların sonuna doğru büyük güç ve daha yüksek gerilimli trafoların üretilmesi için, yüksek tekniğe sahip bir Avusturya firmasıyla lisans anlaşması yapılmasını sağladım. Bu iyi bir gelişmeydi, ancak yeterli değildi. İsteğim daha büyük bir sıçrama yapmaktı, onda mutabık olamadık. Ve benim için ayrılma zamanı gelmişti. BEST'ten ayrılmama sebep olan ve vizyon anlamında buluşamadığımız nokta, bugün ürettiklerini o yıllarda, yani 35 yıl evvelki yıllarda üretime sokma noktasıydı. BEST'den ayrılıp İstanbul’da ENPAY’ı kurmama rağmen, 1 yıl daha fabrika müdürlüğünü yürütmem, sonraki 1 yıl daha teknik müşavir olarak yan görev yapmam istendi, yaptım. Maksat, işlerin bensiz de iyi şekilde devamını sağlamaktı. O arada BEST'e rakip olmak üzere yeni fabrika kurulması hususunda bana yapılan teklifleri reddettim. BEST artık alanında Türkiye'nin önemli bir firmasıdır, geldikleri noktayı takdir ediyorum. Halen kullandığı marka amblemi (kare içinde daire) benim 1969 yılında yaptığım amblemdir. Bununla gurur duyuyorum. Bugün benim de meslek hayatında 60. yılım.
3 ÜLKEDE FABRİKA KURDU
Çok detay vermek istemiyorsunuz ama ENPAY’la ilgili de konuşmak istiyoruz. Sizin kurduğunuz bir firma ve en iyi siz tanırsınız ENPAY’ı, neler söylemek istersiniz bize?
-1978 yılında küçük bir sermayeyle kurdum ENPAY’ı. İlk yıllar hayli zor geçti. 1985'de İzmit fabrika inşaatına ve 1989 yılında da transformatör komponentlerini, yani bir transformatörü bir araya getiren parçaları üretmeye başladık. Elbette üretim başlangıcı da zor oldu. Çok küçük bir kadro, yetersiz üretim makineleriyle bir şeyler üretmek için gece gündüz yıllarca yorulmadan çalıştım. Üretmek için insan yetiştirmek de önemli ve çok zaman alıcıydı. Daha o zamanlar bile, yani maddi imkanlarının küçük olduğu ilk yıllar, üretimimizden bir yüksek fizik mühendisini Almanya'ya bir aylık teknik eğitim için yolladığımı iyi hatırlıyorum. Her şey kıt olunca, sorunlar çok oluyor. Her şeye rağmen ilk faturalardan birini Almanya’ya keserek ihracat yapmaya muvaffak olduk. Bizi Türk firması olarak küçük gören bazı Avrupalı rakiplerimizi elemeyi dahi başardık. Şimdi, toplamda 3 ülkede fabrikamız bulunuyor.
Türkiye, Slovakya ve Hindistan olmak üzere üç ülkede tesisleriniz bulunuyor. Bu tesisler de toplam personel sayınız nedir ?
-Evet doğrudur arkadaşlar, üç farklı ülkede tesislerimiz bulunuyor ve bu tesislerde 1600’den fazla personelle üretim yapılıyor. İhracatla büyüyen, dünyaya Know how'unu ürün haline getirip satan bir firma olduğumuzu söylemek mümkündür. Yurt dışında iki fabrikamız var. İki yıl Doğu Avrupa'nın her köşesini oğlumla dolaştık, uygun yatırım yeri aradık. 2005 yılında Slovakya'da ENPAY Transformer Components Sro. Kurduk. Aynı yıl AB için de üretim başladı. İzmit’teki üretim cinslerinin büyük çoğunluğunu buraya da aktardık. 2009'da da Hindistan'da ENPAY Transformer Components India. Pvt. Ltd. kuruldu, 2011'de üretime başlandı. Bu iki fabrikada İzmit’te yaratılan Know-how kullanmaktadır. ENPAY İzmit'te yetişen mühendisler teknoloji aktarımında çok başarılı oldular, ayrı kültürleri tanıdılar. Böylece ENPAY Grubu'nun, ileri teknoloji üreten global liderler arasına girmesini sağladık.
BAŞARININ SIRRI; ENPAY DNA’SI
Peki nasıl doğdu ENPAY?
-Şöyle söyleyeyim çocuklar: ENPAY'ın doğuşunda yatan aslında dünyanın ilerlediği noktadır. O yıllarda ben çok net bir şekilde gördüm; ülkemizin ve dünyanın elektrik tüketiminin katlanarak büyüyeceğini. Yeni trafo fabrikalarına ihtiyaç olduğu gerçeği ortada duruyordu ve ENPAY'ı doğuran aslında bu global trend oldu.
Ancak tam burada bu dokunuş, ilerleyiş öyküsüne farklı bir katkınız var. Enstitü olarak adlandırılabilecek bir yapı oluşturdunuz şirket içerisinde?
-ENPAY'da şirketin içinde bir okul kurduk desek yeridir. İlk önce İngilizce dersleri verdirdik. Bakın arkanızda bir harita var, tüm dünyaya ürün satıyoruz. Peki biz bu insanlarla nasıl anlaşacağız? İngilizce ile. Dünya çapında Türk ve yabancı akademisyenleri sürekli burada misafir ettik ve mühendislerimizi eğittik. Onlara sektörümüze dair yeni bilgileri aktardık ki ortaya yeni buluşlar koyabilir noktaya gelelim. Başarılı inovasyon ve Ar-Ge yapabilelim. Bilgili, deneyimli hazır eleman bulmak maalesef mümkün olamadı.
Tabi yalnızca sosyal donanım eğitimi değil, teknik eğitimlerin de ağırlıkta olduğu bir kurum ENPAY değil mi?
-E tabi, fakültesini bitiren genç bir mühendisin, gerçek manada deneyimli bir mühendis haline gelmesi, en az 10 sene profesyonel çalışma hayatından sonra olabiliyor. ENPAY bünyesinde az önce bahsettiğim akademik ve mesleki eğitimlerle bu süreci hızlandırmaya ve gençlerin içindeki mesleki yeteneği ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Buna kısaca ENPAY DNA'sı da diyebiliriz. Bunun aktarımı bizim için önemli, çünkü burası sadece ürün üreten bir fabrika değil, dünya çapında teknoloji üreten, alanında tek ve benzeri olmayan bir tesis. Öte yandan yurt dışında bizim sektörümüzde ekol haline gelmiş üniversitelerle anlaşmalar yaparak mühendislerimizi periyodik olarak oralara gönderdik. O laboratuvarlarda çalışmalarını ve kendilerini geliştirmelerini sağladık. Bilim ve teknoloji sürekli gelişiyor, ENPAY bu teknolojiye katkı sunan, yenilikler üreten yerlerden bir tanesi. Dünya elektrik uzmanlığı ve standartlarına yön veren uluslararası CIGRE kuruluşunun etüt ve çalışma gruplarına Türkiye’den ilk olarak ENPAY mühendislerini üye yapmış olmanın büyük mutluluğunu yaşıyorum. Biz elektrik transformatörleri teknolojisine bilgi ve buluş üretiyoruz, eğitimden bağımsız kalmamız başarımızı frenler.
Tabi bu çalışmaların meyvesi de muhakkak ki toplanıyordur?
-Başta AB ülkeleri olmak üzere yetmişe yakın ülkeye; en küçüğünden en büyüğüne kadar trafo komponentleri, alçak ve yüksek frekanslar için magnetik nüveler, yüksek gerilim trafo yalıtkanları, aktif kısımlar gibi ürünleri ihraç ediyoruz. Elektrik-elektronik ihracatçılar listesinde (IMMIB) özel ürünlerde 2010 Türkiye ihracat şampiyonu olduk. Bunlar bizim için çok büyük gurur vesileleri elbet. ENPAY bugün kendi sektöründe ihracat listesinde ilk sıralarda ve Türkiye geneli ihracat liginde ilk 500'lük listede yer alıyor. Öte yandan son 5 yıldır, ultra yüksek gerilimli trafoların izolasyon komponentlerini üretmeye başladık ve bugün bu ürünlerin tamamı ihraç ediliyor. ENPAY bu işleri yapabilen dünyada lider firmalar arasına girdi. İzolasyon komponent hammaddesi ihtiyacını karşılamak üzere, 2008–2009 yıllarında Transformerboard fabrikasını kurarak, Türkiye'nin ilk büyük güç trafoları katı yalıtkan hammadde üretimini sağladık, ilgili teknolojide global monopolü kırdık ve yaklaşık 9 aylık bir süreçte bu Know-how'a sahip olduk. O dönemde uzmanların söylediği şuydu; "En sofistike yatırımlar yapılsa, en iyi uzmanlar çalışsa bile beş yıldan önce bu gelişim mümkün değildir". Biz bunu dokuz ayda başardık ve küresel tekeli kırdık.
Tüm bu muazzam, ülkemiz için eşi benzeri olmayan başarılar ve bu başarılarla geçen koca bir 60 yıl söz konusu Selim Bey. Başarılarla dolu bir ömür daha ve işleri oğlunuz Murat Bey’e devrettiniz artık. İşleyiş nasıl şu anda?
-Birkaç yıl önce işlerin tamamını oğluma devrettim. Ben artık şirketin yönetim zincirinde bulunmuyorum, yetkisiz onursal başkanı sıfatıyla, inovasyon ve AR-GE çalışmalarını yürüten mühendislerimizin talepleri dahilinde onlara yardımcı oluyorum. Teknik üniversitelerde seminer veriyorum, uluslararası sempozyumlarda ENPAY teknolojileriyle ilgili sunumlar yapıyorum. Herhalde bunları da sonlandırıp, yalnız sosyal aktivitelere katılarak daha serbest bir döneme gireceğim. Artık aile şirketimizi yönetim kurulu başkanı ve genel müdürü Murat Yürekten yönetiyor, ben ‘LÜZUMSUZ’ hale gelmiş oluyorum. Kendisi iyi bir yönetici ve dünya çapında bir iş adamı oldu. Amerika'da üniversite ve yüksek lisans (MBA) eğitimlerini tamamladıktan sonra 20 yıldır ENPAY’da çalışıyor, işleri artık tamamen devraldı. Umuyorum ki, baba oğul farklılıklarıyla şirketi daha iyi konumlara getirecektir. Üst seviyede, güvenilir ve başarılı insan bulmanın zorluğuyla kendisine büyük yük düşmekte.
Spor yapar mısınız?
-Sabahları yürüyüş yapıyorum. Açıkçası yoğun iş hayatıyla geçen yılların sonunda bir takım ufak tefek sağlık sorunlarıyla bünye SOS verince sporu hayatıma entegre ettim. Sağlıklı beslenmeye de dikkat ediyorum. Dünya çapında tüm uzmanların "Beş yıldan önce yapılması imkansız" dediği teknoloji geliştirmeyi dokuz ayda hayata geçirmenin sonucu olarak da şeker hastalığı bana bir hatıra kaldı tabi.
Bu anlattıklarınızın kitap okumadan gerçekleşmesi pek mümkün değil o yüzden kitap okuyup okumadığınızdan ziyade ne okursunuz diye soralım isterseniz?
-Kendimi bildim bileli okuyorum, hobiden de öte hayatımın önemli bir parçası. Dünya ekonomisi ve elbette mesleğimle ilgili enerji ve yüksek gerilimle ilgili yayınları takip ediyorum. Üç dilde okuyabilmek de bir avantaj elbette. Felsefe okumayı da severim yıllardır, Almanca okumayı tercih ediyorum felsefeyi. Tarih okumalarından keyif alıyorum, İlber Ortaylı ve Halil İnalcık yegane tercihlerim.
Peki sanayi kültürü anlamında en değer verdiğiniz, doğru bulduğunuz ülkeler hangileri ?
-Sanayi kültürü anlamında en beğendiğim ülkeler Almanya, USA, Japonya diyebilirim. Standardizasyon ve iş kültürü olarak pozitif yönleri bence en öne çıkan ülkeler. İş disiplini anlamında Almanya gerçekten çok önde bir noktada. İlk sanayi devrimi yapanlar Hollanda ve Fransa olmasına rağmen, o yıllarda köylü toplumu olan Almanya o açığı kapattı ve çok öne çıktı. Bu iş disiplini ve tabi yerleştirmeyi başardıkları sanayi kültürü ile ilgili, iş prensipleri anlamında dünyaya örnek noktadalar. Almanya’daki yıllarım çok yönlü yetişmemiş hayatımda engin tecrübeler edinmemi sağladı. Endüstriyel ihracat anlamında Almanya dünya rekorunu hala elinde bulunduruyor. Bu muazzam bir başarı. Japonya da bu anlamda Almanlar’a benziyor.
Yavaş yavaş tamamlarken, gençlere tavsiyelerinizi alalım isterseniz?
-Hayatım boyunca randevulara, toplantılara vaktinde gitmeye çok dikkat ettim. Bu bir disiplin meselesidir. İş hayatında başarı için söyleyebileceğim öneri şudur; çalışmak, çalışmak, çalışmak... Dürüst ve güvenilir olmak , tabi bu çalışmaya sizi motive edecek bir merak da gerekli. Benim gençlere tavsiyem motivasyonu bozmamak, sabırlı olmak, prensiplere çok dikkat etmektir. Anlamadığınızı sormaktan çekinmeyin. Bizim kültürümüzde çocukları susturmak biraz hakimdir, bunun aşılması için gençlerin soru sormaktan çekinmemeleri lazım. Her şey bu noktada başlıyor. Tabi tüm bunların hepsini besleyen, aslında işin temelinde yatan güven duygusu. Kendine güvenmek, mesleki bilgiye güvenmek, başarabileceğine inanmak. İş hayatında her şey risktir, risk almaktan korkarak başarı mümkün değil. Ama riskin almaya değip değmeyeceğine de mesleki bilginizle tartmalısınız, ekonomiyi okumasını bilmelisiniz. Ama tekrar ediyorum, iş hayatından da öte hayatta her şey bir risktir. Hem patron hem de teknik meslek insanı olanların hayatı diğerlerine göre daha zordur.
Selim Bey, kentimize de çok önemli bir katkınız var, yaptırdığınız okul. Bu okulla ilgili bizi biraz aydınlatır mısınız?
-2010 yılında inşaatına başladığımız ve 2013 yılında hizmete giren Selim Yürekten Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi benim için çok kıymetli bir eser. 720 öğrenci kapasiteli modern bir okul ortaya çıkardık. Ayrı binalar halinde çok zengin bir laboratuvar kapasitesi oluşturduk. Yapım esnasında iş kalitesini kontrol ve etüt için inşaatta sıkça bulundum. Daha sonra müfredata da müdahil olmak istedim ve kamu yetkilileri sağ olsunlar beni kırmadılar. Yenilenebilir enerji alanında eğitim verilmesini sağladım. Bu okulun benim için anlamı geleceğin bilim insanlarını, meslek insanlarını doğru müfredatla yetiştirebilmek. Okula ait övgü dolu sözleri açılış merasiminde devlet yöneticilerinden de duymak beni çok memnun etmiştir.
Teknik eleman anlamında çok önemli sektörel katkılar sağlayabilecek bir kuruma vesile oldunuz yani?
-Türkiye olarak zamanın ruhu gereğince büyük gelişmeler kaydettik yıllardır. Bunu daha da ileriye taşımak için meslek liselerinde doğru eğitim verilmesi çok önemli. Bu konu bir MEMLEKET MESELESİ’dir. Ben de memleketini seven bir insan olarak katkı koymuş olmaktan ve halen daha yakından ilgilenmekten büyük keyif alıyorum.
Milyonlarca avroluk ciro yapan ve milyonlarca dolarlık devasa üretim tesisini şehrimize kazandıran Selim Yürekten'in kurduğu ENPAY'ın Slovakya ve Hindistan'da iki fabrikası daha bulunuyor.
Okul hayatı boyunca ilkokul birinci sınıftan yüksek tahsilini tamamlayana kadar her sene okul birincisi olan, henüz elektrik mühendisliği öğrencisiyken ders kitabı yazmış ve akabinde soluğu 1960'ların zorlu şartlarında Almanya'da almış bir teknisyen.
Mesleğinde yaptığı önemli çalışmalar bağlamında, henüz yirmili yaşlarındayken Almanya’daki aktiviteleriyle kendinden bahsettiren ve bu üretkenliğini hiçbir zaman kaybetmemiş bir ARGE'ci, bir inovasyon insanı.
Çok yetenekli bir bilimsel üretim kadrosunun öncüsü olarak ortaya koyduğu yenilikler ve en önemlisi bunların sanayide kullanımını sağlayan inovatif bakış açısı ve mesleki tecrübesiyle yıllara meydan okuyarak yaptığı çalışmalar ile dünya çapında bir isim.
Bugün ENPAY, Türkiye'nin büyük bir değeri.
Kentimizdeki tesisinin son yapılan ek yatırımlarının maliyeti yaklaşık 50 milyon avro. Bin kişinin üzerinde bir personelle transformatör komponentleri alanında dünyanın sayılı üreticilerinden biri.
Bir trafoyu meydana getiren kompanentlerin tümünü üretiyorlar.
Üretim kapasitesinin %80'inden fazlası ihraç edildiği gibi, Türkiye ihtiyacının da tamamı karşılanabilecek ölçekte bulunuyor.
Sohbetimiz esnasında sanayinin ve üretimin; esas gücünün meslek aşkı ve bilimsel bilgi olduğunu bir kez daha anladık. Şirketler kurulup, büyütülebilir ve çok iyi noktalara gelebilirler.
Ama bunun süreklilik arz etmesi ve insanlığa teknolojik gelişim anlamında katkı koyabilir bir noktaya ulaşabilmesi için Selim Yürekten gibi beyinlere ihtiyaç olduğu gerçeğini kendisiyle sohbet ederken bir kez daha anladık.
İşte o röportaj..
Can İŞİAKTIR & Arda SÜAR
Ülkemiz için çok değerli bir bilim adamı olduğunuzu biliyoruz ancak okurlarımızın sizi yakından tanıyabilmesi için bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Selim Yürekten kimdir?
-Babam işçiydi, Bulgaristan göçmeni bir aileyiz. Kurtuluş Savaşı'ndan evvel göçmüşler İzmit'e. 1939'da İzmit’te doğdum. İlk ve ortaokulu İzmit Sanat Okulu'nda elektrik bölümünde tamamladım. O yıllarda Almanca öğrenmeye başladım, kendi inisiyatifimle. Okul dışı zamanlarda mesleğimi yapıyordum, elektrik teknisyenliği. Akabinde yükseköğrenimimi Ankara’da bugünkü adı Gazi Üniversitesi Teknoloji Fakültesi olan Yüksek Teknik Öğretmen Okulu Elektrik Bölümü’nde yaptım. Dönem birincisi olarak mezun oldum. Tüm öğrenim yıllarında iftihar listesindeydim. Bunun yanında Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde Alman dili ve edebiyatı derslerine üç yıl misafir öğrenci olarak devam ettim. Öte yandan İngilizce öğrenmeye de devam ettim, ikinci yabancı dil olarak.
Öğrencilik yıllarınızda yazdığınız bir ders kitabınız varmış bildiğimiz kadarıyla...
-Mezuniyetimde TRANSFORMATÖRLER adlı bir ders kitabı yazdım. Birkaç ders kitabının da yazımına katkı sundum. İyi Almanca bildiğim için, kitabı olmayan derslerimize katkı olarak Almanca teknik kitapları tercüme ettim.
Geçiminizi nasıl sağlıyordunuz peki? Bunlar son derece masraflı işler...
-İlk ve ortaokul yıllarında olduğu gibi üniversitede de çalıştım. Okuldan arkadaşlarıma Almanca dersleri, lise öğrencilerine fizik, kimya ve matematik dersleri veriyordum. Bu işlerden kazandığım parayla geçiniyordum. Ayrıca yüklü bir masraf kalemim de yurt dışından getirttiğim kitaplardı.
Akabinde 5 yıl kadar süren bir Almanya maceranız var. Orada çok önemli tecrübeleriniz var, nasıldı Almanya? Neler yaşadınız bahsedebilir misiniz?
-1964 yılında gittim Almanya'ya, bugün dünyanın elektrik alanında en büyük şirketlerinden olan ABB'nin (o günkü adı BBC, Brown Bovery Cie. Mannheim) yüksek gerilimli transformatörler ve elektrik makineleri üretim bölümlerinde AR-GE ve dizayn işlerinde çalıştım.
İLK BİLGİSAYAR KULLANANLARDANIM
Teknolojinin çok eski olduğu yıllar tabi, neler kattı Almanya size?
-O yıllarda Avrupa, bilgisayar teknolojileryle tanışıyordu. Almanya'da BBC'de kurulan ilk "bilgisayar binasında’ çalışan tek yabancı mühendistim, zaten bir kaç kişiydik sadece. Orada sektörümüzle alakalı hesaplamalar konusunda eğitim aldık. O zamanın bilgisayar alfabesini öğrenmekle işe başladık. Avrupa’da ilk bilgisayar kullanan kişilerden biriyim anlayacağınız. Üretimdeki bazı önemli ürünlerin dizayn ve hesaplama otomasyonunu sağladım. Hatta o yıllarda benden kıdemli bir Alman mühendis, benim de şefim diyebiliriz, benim bu teknoloji üzerinde çalışanlardan biri olduğumu öğrendiğinde bana çok kızmıştı. Çünkü biz onlardan da gizli olarak bu eğitimlere ve çalışmalara alınmıştık. Hatta bana “Sen akıllı adamsın, ne işin var bu saçma işlerle” demişti. Sonrasında sistem kurulunca ilk hesapta hatalı sonuç aldık. “Ben sana demiştim, bu cihazlar bir işe yaramaz” dedi bana. Sonrasında birkaç düzenlemeyle yeniden hesap aldık ama onda da küçük bir hata vardı. En son yeniden bir düzenleme yaparak doğru sonucu aldık. Ve bu, elektrik makineleri ve transformatör sektörü için çığır açan bir gelişme oldu. İki yüksek mühendisin bir ay süren çalışmasının sonunda elde edilen sonuçları, bilgisayarla sadece bir günde alabiliyorduk. Almanya’da bu otomasyona o zamanki mühendisler karşı çıkmış, beyaz önlüklerle yollarda yürümüşlerdi. Çünkü mühendislere ihtiyaç azalabilirdi? Bu muazzam bir devrim oldu. Ben de bu çalışmaların üzerine grup başkanı olarak terfi almıştım.
Hızlı yükselişinizin ilk kademesi de bu terfi diyebilir miyiz?
Almanya'da çalıştığım yıllarda sürekli terfi aldım diyebilirim. Şirketimiz bana çok değer verdi. Oturduğum ev, fabrikaya uzak ve küçüktü. Fabrikaya yakın yeni yapılmış bir lojmanı ucuz kirayla tahsis ettiler. O yıllarda yaptığım bazı inovatif çalışmalar ve ürün geliştirmeler ile, hem maddi hem manevi bir çok ödül aldım. Bu çalışmalarımla birlikte Alman elektrik sanayisinde birçok temasım oldu. İler ki yıllarda başarı ve hızlı ilerleyişimde, bu ilgili sanayi ve çalışanlarını tanımamın çok faydası oldu.
Yaklaşık 5 yıl kadar süren Almanya maceranızın ardından Türkiye’ye dönüşünüz gerçekleşti. Peki neden döndünüz, sizi en çok tetikleyen şey neydi? Sonuçta bir dünya deviyle çalışıyordunuz orada?
-Eşimle düşünürken, kızımızın büyümekte ve Türkçe’den baskın Almanca öğrenmekte olduğu gerçeği bizi buraya duygusal olarak getiren sebeplerden biri. Türkiye’ye dönme fikrini müdürüme söylemek, onda büyük üzüntü vesilesi oldu. Firmada kalmam halinde çok büyük vaatler önüme kondu. Öte yandan meslek aşkı var tabi. Ben sahip olduğum bilgiyi ve Know-how'u ülkemde hayata geçirmek istedim. Almanya'da sektöre dair bir çok yenilikle tanıştım ve bunların ortaya çıkmasına da katkı koydum. Bu bilgileri ülkeme taşımak istedim. O dönemde çok ısrarlı davetler oldu ve Balıkesir'de BEST Trafo Fabrikası’nın kuruluşunu gerçekleştirdim.
BİR İŞÇİ GİBİ ÇALIŞTIM
Türkiye’nin ilk trafo fabrikalarından biri olsa gerek, nasıl dahil oldunuz bu sisteme ?
-Tabi kuruluş deyince herkesin aklına gelen, kapitali koyar ve tesisi kurarsınız. Ama benimki farklıydı. Burası, yurt dışında çalışan işçilerin yeni kurduğu bir işçi şirketiydi. Ben sermaye sahiplerinin kurduğu bu tesise tüm mesleki bilgiyi, teknolojiyi koyan kişi oldum. Ancak yönetim kurulu üyelerinin ortaklarla olan ilişkileri de benim üzerime kalmıştı. İlk yıllarda çok zorluklar çektim. Çünkü bana Almanya’da, yeni kurulan bu şirket hakkında verilen bilgiler tam ve doğru değildi, eşyalarım da geldi, geri dönüşü onursuzluk saydım. Yeterli sermayenin henüz oluşmaması, ön yatırımın yanlışlığı beni daha çabuk sonuç alınacak cihazları üretmeye yönlendirdi; daha sonra trafo üretimine geçtim. O yılların Türkiye'si malumunuz; ülkede üniversite birkaç tane var, mesleki eğitim çok az. Koskoca Balıkesir'de mühendis ve teknisyen bulamadık.
Yeri geldi genel müdür konumumun gerektirdiği işleri yaparken, bir yandan da bir mühendis olarak çalıştım hatta zaman zaman işçi gibi üretimin içinde çalıştığım da oldu. İlk iki yıl haftada iki üç gece iş yerinde kalırdım. Isıtma diye bir olay zaten yoktu, paltolara sarılıp bir kaç saat uykuyla geçen günlerdi. Ama sonuçta Türkiye’de ilk defa yabancı sermaye ve Know-how’u olmadan, Selim Yürekten lisansıyla, her şeyiyle milli; orta gerilim dağıtım ve güç trafolarını ürettik. Birkaç ay gecikmeli ödenen maaşlar, yetersiz sermaye sorunlarının yanında bir de Türkiye’nin o yıllar birkaç cent dövize muhtaç oluşu yanında büyük bir başarıydı bu. Tabi meslek aşkıydı bunu yaptıran, şimdiki gençliğin düştüğü "Hızlıca para kazanma" handikabına kapılsam bunları yapmam mümkün olmazdı.
Sonra oradan da ayrılarak kendi firmanızı kurma eğilimine girdiniz bildiğimiz kadarıyla?
-70'li yılların sonuna doğru büyük güç ve daha yüksek gerilimli trafoların üretilmesi için, yüksek tekniğe sahip bir Avusturya firmasıyla lisans anlaşması yapılmasını sağladım. Bu iyi bir gelişmeydi, ancak yeterli değildi. İsteğim daha büyük bir sıçrama yapmaktı, onda mutabık olamadık. Ve benim için ayrılma zamanı gelmişti. BEST'ten ayrılmama sebep olan ve vizyon anlamında buluşamadığımız nokta, bugün ürettiklerini o yıllarda, yani 35 yıl evvelki yıllarda üretime sokma noktasıydı. BEST'den ayrılıp İstanbul’da ENPAY’ı kurmama rağmen, 1 yıl daha fabrika müdürlüğünü yürütmem, sonraki 1 yıl daha teknik müşavir olarak yan görev yapmam istendi, yaptım. Maksat, işlerin bensiz de iyi şekilde devamını sağlamaktı. O arada BEST'e rakip olmak üzere yeni fabrika kurulması hususunda bana yapılan teklifleri reddettim. BEST artık alanında Türkiye'nin önemli bir firmasıdır, geldikleri noktayı takdir ediyorum. Halen kullandığı marka amblemi (kare içinde daire) benim 1969 yılında yaptığım amblemdir. Bununla gurur duyuyorum. Bugün benim de meslek hayatında 60. yılım.
3 ÜLKEDE FABRİKA KURDU
Çok detay vermek istemiyorsunuz ama ENPAY’la ilgili de konuşmak istiyoruz. Sizin kurduğunuz bir firma ve en iyi siz tanırsınız ENPAY’ı, neler söylemek istersiniz bize?
-1978 yılında küçük bir sermayeyle kurdum ENPAY’ı. İlk yıllar hayli zor geçti. 1985'de İzmit fabrika inşaatına ve 1989 yılında da transformatör komponentlerini, yani bir transformatörü bir araya getiren parçaları üretmeye başladık. Elbette üretim başlangıcı da zor oldu. Çok küçük bir kadro, yetersiz üretim makineleriyle bir şeyler üretmek için gece gündüz yıllarca yorulmadan çalıştım. Üretmek için insan yetiştirmek de önemli ve çok zaman alıcıydı. Daha o zamanlar bile, yani maddi imkanlarının küçük olduğu ilk yıllar, üretimimizden bir yüksek fizik mühendisini Almanya'ya bir aylık teknik eğitim için yolladığımı iyi hatırlıyorum. Her şey kıt olunca, sorunlar çok oluyor. Her şeye rağmen ilk faturalardan birini Almanya’ya keserek ihracat yapmaya muvaffak olduk. Bizi Türk firması olarak küçük gören bazı Avrupalı rakiplerimizi elemeyi dahi başardık. Şimdi, toplamda 3 ülkede fabrikamız bulunuyor.
Türkiye, Slovakya ve Hindistan olmak üzere üç ülkede tesisleriniz bulunuyor. Bu tesisler de toplam personel sayınız nedir ?
-Evet doğrudur arkadaşlar, üç farklı ülkede tesislerimiz bulunuyor ve bu tesislerde 1600’den fazla personelle üretim yapılıyor. İhracatla büyüyen, dünyaya Know how'unu ürün haline getirip satan bir firma olduğumuzu söylemek mümkündür. Yurt dışında iki fabrikamız var. İki yıl Doğu Avrupa'nın her köşesini oğlumla dolaştık, uygun yatırım yeri aradık. 2005 yılında Slovakya'da ENPAY Transformer Components Sro. Kurduk. Aynı yıl AB için de üretim başladı. İzmit’teki üretim cinslerinin büyük çoğunluğunu buraya da aktardık. 2009'da da Hindistan'da ENPAY Transformer Components India. Pvt. Ltd. kuruldu, 2011'de üretime başlandı. Bu iki fabrikada İzmit’te yaratılan Know-how kullanmaktadır. ENPAY İzmit'te yetişen mühendisler teknoloji aktarımında çok başarılı oldular, ayrı kültürleri tanıdılar. Böylece ENPAY Grubu'nun, ileri teknoloji üreten global liderler arasına girmesini sağladık.
BAŞARININ SIRRI; ENPAY DNA’SI
Peki nasıl doğdu ENPAY?
-Şöyle söyleyeyim çocuklar: ENPAY'ın doğuşunda yatan aslında dünyanın ilerlediği noktadır. O yıllarda ben çok net bir şekilde gördüm; ülkemizin ve dünyanın elektrik tüketiminin katlanarak büyüyeceğini. Yeni trafo fabrikalarına ihtiyaç olduğu gerçeği ortada duruyordu ve ENPAY'ı doğuran aslında bu global trend oldu.
Ancak tam burada bu dokunuş, ilerleyiş öyküsüne farklı bir katkınız var. Enstitü olarak adlandırılabilecek bir yapı oluşturdunuz şirket içerisinde?
-ENPAY'da şirketin içinde bir okul kurduk desek yeridir. İlk önce İngilizce dersleri verdirdik. Bakın arkanızda bir harita var, tüm dünyaya ürün satıyoruz. Peki biz bu insanlarla nasıl anlaşacağız? İngilizce ile. Dünya çapında Türk ve yabancı akademisyenleri sürekli burada misafir ettik ve mühendislerimizi eğittik. Onlara sektörümüze dair yeni bilgileri aktardık ki ortaya yeni buluşlar koyabilir noktaya gelelim. Başarılı inovasyon ve Ar-Ge yapabilelim. Bilgili, deneyimli hazır eleman bulmak maalesef mümkün olamadı.
Tabi yalnızca sosyal donanım eğitimi değil, teknik eğitimlerin de ağırlıkta olduğu bir kurum ENPAY değil mi?
-E tabi, fakültesini bitiren genç bir mühendisin, gerçek manada deneyimli bir mühendis haline gelmesi, en az 10 sene profesyonel çalışma hayatından sonra olabiliyor. ENPAY bünyesinde az önce bahsettiğim akademik ve mesleki eğitimlerle bu süreci hızlandırmaya ve gençlerin içindeki mesleki yeteneği ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Buna kısaca ENPAY DNA'sı da diyebiliriz. Bunun aktarımı bizim için önemli, çünkü burası sadece ürün üreten bir fabrika değil, dünya çapında teknoloji üreten, alanında tek ve benzeri olmayan bir tesis. Öte yandan yurt dışında bizim sektörümüzde ekol haline gelmiş üniversitelerle anlaşmalar yaparak mühendislerimizi periyodik olarak oralara gönderdik. O laboratuvarlarda çalışmalarını ve kendilerini geliştirmelerini sağladık. Bilim ve teknoloji sürekli gelişiyor, ENPAY bu teknolojiye katkı sunan, yenilikler üreten yerlerden bir tanesi. Dünya elektrik uzmanlığı ve standartlarına yön veren uluslararası CIGRE kuruluşunun etüt ve çalışma gruplarına Türkiye’den ilk olarak ENPAY mühendislerini üye yapmış olmanın büyük mutluluğunu yaşıyorum. Biz elektrik transformatörleri teknolojisine bilgi ve buluş üretiyoruz, eğitimden bağımsız kalmamız başarımızı frenler.
Tabi bu çalışmaların meyvesi de muhakkak ki toplanıyordur?
-Başta AB ülkeleri olmak üzere yetmişe yakın ülkeye; en küçüğünden en büyüğüne kadar trafo komponentleri, alçak ve yüksek frekanslar için magnetik nüveler, yüksek gerilim trafo yalıtkanları, aktif kısımlar gibi ürünleri ihraç ediyoruz. Elektrik-elektronik ihracatçılar listesinde (IMMIB) özel ürünlerde 2010 Türkiye ihracat şampiyonu olduk. Bunlar bizim için çok büyük gurur vesileleri elbet. ENPAY bugün kendi sektöründe ihracat listesinde ilk sıralarda ve Türkiye geneli ihracat liginde ilk 500'lük listede yer alıyor. Öte yandan son 5 yıldır, ultra yüksek gerilimli trafoların izolasyon komponentlerini üretmeye başladık ve bugün bu ürünlerin tamamı ihraç ediliyor. ENPAY bu işleri yapabilen dünyada lider firmalar arasına girdi. İzolasyon komponent hammaddesi ihtiyacını karşılamak üzere, 2008–2009 yıllarında Transformerboard fabrikasını kurarak, Türkiye'nin ilk büyük güç trafoları katı yalıtkan hammadde üretimini sağladık, ilgili teknolojide global monopolü kırdık ve yaklaşık 9 aylık bir süreçte bu Know-how'a sahip olduk. O dönemde uzmanların söylediği şuydu; "En sofistike yatırımlar yapılsa, en iyi uzmanlar çalışsa bile beş yıldan önce bu gelişim mümkün değildir". Biz bunu dokuz ayda başardık ve küresel tekeli kırdık.
Tüm bu muazzam, ülkemiz için eşi benzeri olmayan başarılar ve bu başarılarla geçen koca bir 60 yıl söz konusu Selim Bey. Başarılarla dolu bir ömür daha ve işleri oğlunuz Murat Bey’e devrettiniz artık. İşleyiş nasıl şu anda?
-Birkaç yıl önce işlerin tamamını oğluma devrettim. Ben artık şirketin yönetim zincirinde bulunmuyorum, yetkisiz onursal başkanı sıfatıyla, inovasyon ve AR-GE çalışmalarını yürüten mühendislerimizin talepleri dahilinde onlara yardımcı oluyorum. Teknik üniversitelerde seminer veriyorum, uluslararası sempozyumlarda ENPAY teknolojileriyle ilgili sunumlar yapıyorum. Herhalde bunları da sonlandırıp, yalnız sosyal aktivitelere katılarak daha serbest bir döneme gireceğim. Artık aile şirketimizi yönetim kurulu başkanı ve genel müdürü Murat Yürekten yönetiyor, ben ‘LÜZUMSUZ’ hale gelmiş oluyorum. Kendisi iyi bir yönetici ve dünya çapında bir iş adamı oldu. Amerika'da üniversite ve yüksek lisans (MBA) eğitimlerini tamamladıktan sonra 20 yıldır ENPAY’da çalışıyor, işleri artık tamamen devraldı. Umuyorum ki, baba oğul farklılıklarıyla şirketi daha iyi konumlara getirecektir. Üst seviyede, güvenilir ve başarılı insan bulmanın zorluğuyla kendisine büyük yük düşmekte.
OKUL YAPTIRDI, ÖĞRENCİ YETİŞTİRDİ
Spor yapar mısınız? -Sabahları yürüyüş yapıyorum. Açıkçası yoğun iş hayatıyla geçen yılların sonunda bir takım ufak tefek sağlık sorunlarıyla bünye SOS verince sporu hayatıma entegre ettim. Sağlıklı beslenmeye de dikkat ediyorum. Dünya çapında tüm uzmanların "Beş yıldan önce yapılması imkansız" dediği teknoloji geliştirmeyi dokuz ayda hayata geçirmenin sonucu olarak da şeker hastalığı bana bir hatıra kaldı tabi.
Bu anlattıklarınızın kitap okumadan gerçekleşmesi pek mümkün değil o yüzden kitap okuyup okumadığınızdan ziyade ne okursunuz diye soralım isterseniz?
-Kendimi bildim bileli okuyorum, hobiden de öte hayatımın önemli bir parçası. Dünya ekonomisi ve elbette mesleğimle ilgili enerji ve yüksek gerilimle ilgili yayınları takip ediyorum. Üç dilde okuyabilmek de bir avantaj elbette. Felsefe okumayı da severim yıllardır, Almanca okumayı tercih ediyorum felsefeyi. Tarih okumalarından keyif alıyorum, İlber Ortaylı ve Halil İnalcık yegane tercihlerim.
Peki sanayi kültürü anlamında en değer verdiğiniz, doğru bulduğunuz ülkeler hangileri ?
-Sanayi kültürü anlamında en beğendiğim ülkeler Almanya, USA, Japonya diyebilirim. Standardizasyon ve iş kültürü olarak pozitif yönleri bence en öne çıkan ülkeler. İş disiplini anlamında Almanya gerçekten çok önde bir noktada. İlk sanayi devrimi yapanlar Hollanda ve Fransa olmasına rağmen, o yıllarda köylü toplumu olan Almanya o açığı kapattı ve çok öne çıktı. Bu iş disiplini ve tabi yerleştirmeyi başardıkları sanayi kültürü ile ilgili, iş prensipleri anlamında dünyaya örnek noktadalar. Almanya’daki yıllarım çok yönlü yetişmemiş hayatımda engin tecrübeler edinmemi sağladı. Endüstriyel ihracat anlamında Almanya dünya rekorunu hala elinde bulunduruyor. Bu muazzam bir başarı. Japonya da bu anlamda Almanlar’a benziyor.
Yavaş yavaş tamamlarken, gençlere tavsiyelerinizi alalım isterseniz?
-Hayatım boyunca randevulara, toplantılara vaktinde gitmeye çok dikkat ettim. Bu bir disiplin meselesidir. İş hayatında başarı için söyleyebileceğim öneri şudur; çalışmak, çalışmak, çalışmak... Dürüst ve güvenilir olmak , tabi bu çalışmaya sizi motive edecek bir merak da gerekli. Benim gençlere tavsiyem motivasyonu bozmamak, sabırlı olmak, prensiplere çok dikkat etmektir. Anlamadığınızı sormaktan çekinmeyin. Bizim kültürümüzde çocukları susturmak biraz hakimdir, bunun aşılması için gençlerin soru sormaktan çekinmemeleri lazım. Her şey bu noktada başlıyor. Tabi tüm bunların hepsini besleyen, aslında işin temelinde yatan güven duygusu. Kendine güvenmek, mesleki bilgiye güvenmek, başarabileceğine inanmak. İş hayatında her şey risktir, risk almaktan korkarak başarı mümkün değil. Ama riskin almaya değip değmeyeceğine de mesleki bilginizle tartmalısınız, ekonomiyi okumasını bilmelisiniz. Ama tekrar ediyorum, iş hayatından da öte hayatta her şey bir risktir. Hem patron hem de teknik meslek insanı olanların hayatı diğerlerine göre daha zordur.
Selim Bey, kentimize de çok önemli bir katkınız var, yaptırdığınız okul. Bu okulla ilgili bizi biraz aydınlatır mısınız?
-2010 yılında inşaatına başladığımız ve 2013 yılında hizmete giren Selim Yürekten Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi benim için çok kıymetli bir eser. 720 öğrenci kapasiteli modern bir okul ortaya çıkardık. Ayrı binalar halinde çok zengin bir laboratuvar kapasitesi oluşturduk. Yapım esnasında iş kalitesini kontrol ve etüt için inşaatta sıkça bulundum. Daha sonra müfredata da müdahil olmak istedim ve kamu yetkilileri sağ olsunlar beni kırmadılar. Yenilenebilir enerji alanında eğitim verilmesini sağladım. Bu okulun benim için anlamı geleceğin bilim insanlarını, meslek insanlarını doğru müfredatla yetiştirebilmek. Okula ait övgü dolu sözleri açılış merasiminde devlet yöneticilerinden de duymak beni çok memnun etmiştir.
Teknik eleman anlamında çok önemli sektörel katkılar sağlayabilecek bir kuruma vesile oldunuz yani?
-Türkiye olarak zamanın ruhu gereğince büyük gelişmeler kaydettik yıllardır. Bunu daha da ileriye taşımak için meslek liselerinde doğru eğitim verilmesi çok önemli. Bu konu bir MEMLEKET MESELESİ’dir. Ben de memleketini seven bir insan olarak katkı koymuş olmaktan ve halen daha yakından ilgilenmekten büyük keyif alıyorum.
Kaynak :http://www.bizimkocaeli.com/haber/guncel/tam-bir-meslek-asigi/118246.html
www.elektirkegitimi.com
0 yorum:
Yorum Gönder